Aziz kardeşlerimiz;
Vehhabi Mezhebini bir teraziye koyacağız, Allahü Zülcelâlin izni ve inâyetiyle ehl-i sünnet ve’l cemaat’a göre ale’l hak mıdır değil midir? Bir ölçüye çekeceğiz. Cenabı Rasulullahı( Sallallahu Aleyhi Vesellem) seviyorlar mı? yoksa nefret mi ediyorlar? Cenabı Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) bizzâtihi hadisleriyle giriş yapıp, hadis-i şeriflerin onları tasdik mi? yoksa tekzib edip yalanlıyorlar mı? ortaya koyup tek tek anlatacağım. Zirâ, her zaman söylüyorum. Böylesine bu şekilde çk gılzat kullanıyorlar. Ziyâretini meşru’ görmedikleri gibi Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) fazla anılmasını ve fazlaca salavat getirilmesini de pek hoş görmüyorlar. Halbu ise Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki:
من احب شيئا اكثر من ذكره
“Kişi bir şeyi çok seviyorsa onu çok çok anar” Yâni, muhabbetin isbatı budur. Eğer seviyoruz diyorlarsa bu şahsiyeti çokça anmaları gerekir. Çünkü, andıkça haz duyacaklar. Ama salavata karşı bu kadar gılzat kullanınca bunların içinde bulunduğu durumun isbatı için bir kaç hadisi şerifi ortaya koyacağız ki; acaba Cenabı Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) muhabbetleri mevcûd mudur? Değil midir? En doğru ve en kestirme yol ve yön budur. Çünkü bunu isbat ettikten sonra Cenabı Rasulullahı (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ziyâret tevessül, istiğase ve şefaat yönlerinden de bir giriş yaparız inşaallah.
Hadis-i Şerif:
قال عليه السلام: لايؤمن احدكم حتى اكون احب اليه من ولده ووالده والناس اجمعين
Hadis meâli: Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki: Hiç kimse gerçek iman-ı Kâmil sahibi olamaz hatta ki; bana olan sevgi ve muhabbeti şu ölçüde olmadıkça., nasıl bir ölçü acaba? Kişinin kendi oğluna kızına ana babasına yâni veledine ve validine karşı olan muhabbeti, Evladın babaya, babanın evladına veya insanlar içinde en fazla sevdiğine olan sevgisinden daha fazla sevgisi benim üzerime olmadıkça, bana olan sevgisi, mahlukata olan sevgisini aşmadıkça, daha fazlalaşmadıkça kendisi iman-ı kâmil bir mü’min olamaz esâsen. İnsanlar içinde en çok kimi seviyorsa onunda üstüne çıkarmadıkça ve en çok beni sevmedikçe Kâmil bir mü’min olamaz. Bu bir mihenktir. Hadisi; Buhari, İmam-ı Ahmed, Müslim Nesaî ve İbn-i Mâ’ce; Enes (ra)den rivâyet ettiler.
İşte mihenktaşı budur. Bir kişi cidden çok seviyorsa çokça anar. Şimdi kısaca hali hazır sevdiği kişiyi gece gündüz andığı halleri hepinizde bilirsiniz. Bu hususu uzunca anlatmıyorum. Sporcular, particiler, ticarette kâr ve kazanç için koşanlar hiç dillerinden hayallerinden çıkarıyorlar mı? İyice bir düşünelim bakalım! İnsan sevdiğini daima hayalinden geçirir. Nasıl buyurmuşdu:
من احب شيئا اكثر من ذكره
“Bir kimse çok seviyorsa artık hep onun ismini anar ve andıkça daha fazla haz duyar.” Terazi budur. Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) aşkla şevkle yapılan salat-ü-selâm mütemadiyyen kulaklarımıza gelse bir hazz duymamız gerekir iken, salavatın çokça getirilmesini dahi hoş görmeyip ezânın arkasından salat-ü-selâm getiren âmâ bir zatın katline cevâz verip şehid ediyorlar. Acaba bunun sebebi nedir? Cenabı Rasulullahı (Sallallahu Aleyhi Vesellem) çok sevdiklerinden mi? Sevdiklerinin isbatı bu mudur? İnsan sevdiği dedesinin babasının ziyâretine varmayı nasıl hor ve hakir görebilir? Ziyaretlerine gidilmeyecek dense hoşuna gider mi? Kaldı ki, Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) bu ümmetin reisidir esâsen. Ne bulduksa O’nun sayesinde bulduk ve bulacağız. Hem dünyamızda hem ahiretimizde. Buna rağmen nasıl oluyor da Cenabı Rasulullahı (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ziyaret edenlere hasmâne bakıyorlar ve hiç de karşısında durdurmuyorlar bile. Hemen, hemen; “Yallah Hacı!” Ama ne çâre ki, Allahü Zülcelâl ellerine bırakmış. İnşallah günün birisinde burada bulamazsak öbür âlemde mutlaka ve mutlaka bir hesablaşırız. Çünkü, Habibullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) bu. Bin can O’na feda olsun. Onun ziyaretine, O’na yaklaşmaya şöyle güzelce bir selâm vermeye ve birşeyler söylemeye asla fırsat vermiyorlar. O kadar gaddarlar ki artık bilemiyoruz. Oysa Cenabı Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) hasretindeyiz. Ama maalesef fırsat bulamıyoruz. Taa buralardan Ona koşuyoruz da engelleniyoruz.
Hadis-i Şerif:
قال رسول الله صلى الله عليه وسلم : والذىنفس بيده لايؤمن احدكم حتى اكون احب الناس اليه والده وولده
Hadis meâli: Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) şöyle buyuruyor: Ruhum kudret elinde olan Allah hakkı için; hiçbir ferdiniz kâmil iman sahibi olamaz, ancak; Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) olan muhabbeti hem evladından hem de ana babasından daha fazla olmadıkça. Bu şekide sevgisi olacak Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem). Hadisi Buhari, İmam-ı Ahmed ve Ebu Ya’la; Ebu Hureyre (ra) den rivâyet ettiler. Sağlıklı sıhhatlidir.
Hadis-i Şerif:
قال رسول الله صلىالله تعالى عليه وسلم: ان تشهد ان لااله الاالله وحده لاشريكله وان محمدا عبده ورسوله وان يكون الله ورسوله احب اليك مماسواهما وان تحرق فى النار احب اليك من ان تشرك باالله وان تحب ذىنسب لاتحب الالله فاذاكنت كذالك فقد دخل حب الايمان فى قلبك كمادخل حب الماء للظمأن فى اليوم القائد
Hadis meâli: Cenabı Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) sormuşlar ki; “İman nasıl olacak?” O zaman; “Allahü Zülcelâlin eşi ve ortağı olmadığına ve Muhammedin kulu ve resülü olduğuna şehadet eder ve Allah resülüne olan Muhabbetinin her nesneye olan muhabbetlerinden üstün olması şartıyla” Şehadet kelimesini buyurup arkasından Allah (cc) ve Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) olan muhabbetle başka nesnelere olan sevgisi asla terazide tartılamaz ve terâziye giremez. Çünkü çok değerli bir kelimedir. Bilki; bir âteş yakmışlar, hazırlamışlarda “Ya bu dinden çıkacaksın, Cenabı Allah’I (cc) ve Cenabı Rasulullahı (Sallallahu Aleyhi Vesellem) sevmeyeceksin veyahutta seni bu ateşe atacağız” dedikleri takdirde ateşe girmek Allaha şirk etmekten çok daha tercihlidir. İşte o zaman hakikaten iman muhabbetinin kalbinde olduğunun isbatı budur esâsen. Nasıl ki susuzluktan ölmek üzere olana bir su verildiğinde içtiği gibi bu minvâl üzere, âdetâ o kimsenin suyu candan istediği gibi ateşe girmeyi öyle candan isterse. “Ateşe gireyim varsın yeterki İslam dininin dışına çıkmayayım iman idrak ve şuûrunda olması. Allah (cc) ve Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) karşı nahoşluk kullanmayayım, her ikisinin de birlikte olarak muhabbetleri herşeyin üstünde olsun ve fedakârlığım dahi öyle osun ki ateşi tercih edeyim” dersen kâmil iman sahibisin. Allah (cc) ve Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) muhabbetini Allah’dan gayrisinin muhabbetlerinin üstüne çıkarmadıkça kâmil bir imân sahibi olamaz. Hadisi imam-ı Ahmed ve Ukaylî rivâyet ettiler sağlıklı ve sıhhatlidir.
Aziz kardeşlerimiz; Cenabı Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) olan muhabbetimiz ve O’na saygı duymamız hakkında az çok bir Ma’lumat vermiş oluyoruz. İnsanın sevdiği bir kimsenin ziyaretine gitmeye elbette bir aşk-ü-şevki olacaktır. Onun içinde Cenabı Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ziyâretiyle ilgili bazı hadisleri imkanımız nisbetince sizlere tebliğ edib duyurmaya çalışacağız.
Biliyorsunuz ki başlangıçta Aleyhisselâtü ve’s selâm, Allahü Zülcelâlin zatının nurundan var olmuştur. Kâinatın tümü de esâsen kendisine hem dünyada hem ahirette medyun, müteşekkir ve de muhtaçdır. Allahü Zülcelâlden sonra, her yerde her zaman ve her halde muhtaç olduğumuz Cenabı Rasulullah(Sallallahu Aleyhi Vesellem) dır. Elbette O’na iltica edeceğiz ve bir fırsatını bulursak da ziyâret edeceğiz mutlaka ve mutlaka. Çünkü, Cenabı Rasulullahdan (Sallallahu Aleyhi Vesellem) daha iyisini, keremlisini ve güzelini Allahü Zülcelâl yaratmamıştır. Mahlûkatın ibtida’sı ve başlangıcı esâsen Aleyhisselâtü ve’s selâmdır. Bundan dolayı ziyâretine karşı olup gayri meşru’ deyişleri ve kabr-i şerifinde mü’minlere bir hak tanımadıklarına karşılık olarak Cenabı Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) bizzâtihi mübârek hadislerinden bu hususla âlakalı olanlarından bir kaçını serdedeceğiz ve duyurmaya çalışacağız İnşşallahü teâlâ. Halihazır sizlere duyuracağımız kitabın ismi “Şifaü’l Sikam fi Ziyaretü’l Hayrü’l Enam” olup Takiyuddun Subkî Hazretleri ki Şeyhü’l İslam olan bir şahsiyet müellifidir. Gerçi bu zatın devresinde Teymiyecilerle âlâkalı ve bu gibi böyle yozluklar karşısında, Cenabı Habibu’llah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) hakkını korumuş, uygun ve gerekli olan delilleri mesnedleriyle birlikte ortaya koymuştur. Kaldı ki, bu hususlarda Teymiyecilik ile Vehhabilik arasında biç bir fark olmadığı gibi Vehhabiler, Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) gılzat göstermekte beş beter olmuşlardır.
Şimdilik bu eserden faydalanarak hem ziyâret hem istiğase ve hemde şefaat yönünden bilgiler vereceğiz. Hali hazırda Vehhabiler bunu her üçünü de hiç hoş görmüyorlar. Yâni, Cenabı Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) bağlılıkları gözükmüyor.
Onun için, onlar görmüyorlarsada, bizim ehl-i sünnet ve’l cemaat olarak Fırka-i Nâciye mensubu olarak ve ümmeti Muhammed olarak bilmemiz ve öğrenmemiz şarttır. Hele böyle fitne devresinde. Çünkü biz Cenabı Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) muhtacız ve severiz. Habibullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) mensubuyuz bilhassa. Bu bir ni’meti azimedir ki, ümmet-i Muhammed oluşumuz. Bunun dışına asla çıkamayız. Bu bizim için bir ni’meti azimedir ki; bu ni’mete nasıl teşekkür edeceğimizi bilemiyoruz. Ve ayni zamanda şükrünü de haklayamamıyoruz. Başka milletler bu mensubiyetin dışına çıkış yapabilirlerse olabilir ve ma’kuldur. Çünkü, kendi bağlılıkları olmadığı için başka dinlerle âlâkalıdır ve bağlanmayabilirler. Fakat hem müslümanım diyecekler hemde Cenabı Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) bağlanmayacaklar. Vallahü’l azim; Âdem (as) ve diğer nebilerdeki cümlesine salat-ü-selâm olsun, Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) şefaatı hükmü altındadır. Ziyaret imkanı bulsalardı muhakkak ki canı gönülden ziyâret edip şeref bulurlardı. Ama her ümmet bir nebinin mensubudur. Artık kendi nebisine bağlı bir hali vardır ve olabilirler.
Ama biz, başka bir yer bulamıyoruz ki, haliyle Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) bağlıyız. Allahın bize lütfettiği bu ahir zaman nebisi (Sallallahu Aleyhi Vesellem) mensubu olmak ni’metine karşı nankörlük yaparak diğer ümmetlerden daha çok beter hale düşeriz. Çünkü ni’met ne kadar azim ise kıymet ve değerini bilmek sorumluluğu da o kadar azimdir. Eğer kıymet ve değeri bilinmez de nankörlük edilirse Allahın gazabına daha fazla uğrar. Nankörlük yapmıştır, takdir edememiştir. Bu ise Allahü Zülcelâlin bu değerli ni’metine karşı hiç te hoş olmuyor.
Onun için siz kardeşlerimize bununla alakalı kabri şerifini ziyâretinin nasıl olup olmadığı hususunda kısaca bir ma’lümat vermeye çalışacağız. Şunu biliniz ki okuyacağımız hadis-i şerifi mübârek zât, hiç üşenmeden râvilerini müteselsile (zincirleme) olarak Hz. Ömer (ra) ve Cenabı Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) iletinceye kadar üzerine düşmüş ve isbat etmiştir. Ama ben şu anda sayfalarca süren râvilerinin silsilesini veremem. “Haddesane filan an...” diye kendi devresinden başlayıp hadisi ele alıyor, kim kimden almışsa ta ki Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) iletinceye kadar uğraşmıştır. Biz eserin ismini ve müellifini verdik. Ve her hadisin başında ise en son kimden alınmışsa onu bildireceğiz ve yetineceğiz. Biz inandık kabüllendik, dileyende araştırsın buyursun inşallah.
Hadis-i Şerif:
قال رسول الله صلىالله تعالى عليه وسلم: من زارقبرى وجبت له شفاعتى
Hadis meâli: Aleyhisselâtü ve’s selâm buyuruyor ki; Kim ki benim kabrimi ziyâret ederse ben o kimseye karşı şefaatçi olurum. Bu üzerime bir hak oldu. Değilmi ki, benim kabrimi ziyâret etmiştir. Benimde o’na şefaat va’dim vardır.” Buyuruyor. Bundan daha büyük mutluluk var mıdır? Başka bir yolumuzda yok ki.
“Kim ki kabrimi ziyâret etti ise şefaatim ona vacib oldu, üzerime hakkı oldu” buyuruyor. Rivâyeti Dara Kutnî ve Beyhakî ve diğerlerine de vardır. Bu zât bu hadisi 3-4 sahifede, bir hadisin peşinde koşup, kendi zamanındaki ülemadan başlayıp ta ki Aleyhisselâtü ve’s selâmı buluyor. İ’tiraza mahal bırakmamıştır. Kim kimden aktarma yaptığını tek tek saymıştır. Zâten, hadis ilminin sahih olan esası da budur.
Demek ki, “Cenabı Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ziyâreti gayri meşru’dur, ziyâreti hiçbir yarar getirmez” diye bir şey yok ve iftiradır. Esâsen Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ümmetini sevdiğinden dolayı ziyâretini teşvik etmiştir. Yeter ki gelsinler görsünler faydalansınlar istemiştir. Elbette Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) geleni gideni görüyor. Çünkü, Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) esâsen kabrinde haydir hayattır. Âma, âlem değişmiştir. Orası Âlemü’l Berzahtır. Yâni, evvelcesi dünyada bulunduğu minvâl üzere değildir. Fakat, o âlemin ehli bizi görürlerde biz onları göremeyiz. Ancak bazı zatlar görebilirler. Onun için Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) gelen gidenleri görür ve söyleyişlerine cevab da verir. Nitekim herhangi bir kabre varsan da, “Esselâmü aleyke ya filan” dediğin zamanda veya bazende “Esselamü aleyke ya kardeşim filan..” desen oda ayni cevabla “Ve aleykumesselam filan kardeşim” der. İnan ki Cenabı Rasulullahda (Sallallahu Aleyhi Vesellem) nasıl hitab edersen O’da ayni öylecesine cevab vermektedir. Haşa; “ölmüştür, bitmiştir, toprak olmuştur ve hiç bir şey kalmamıştır” diye bir şey asla yoktur. Ehl-i sünnet ve’l cemaat i’tikadı budur. Ruh mevcuddur. Ruh bir defa yaratılmıştır ve hiç bir zaman ölmez. Ruh hususunda Fırka-i Nâciye isimli eserimizde etraflıca anlatmışızdır. Alemü’l Emr’dendir ve kabrinden irtibatı kesmez. Cenabı Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ruhu ise Refikü’l Âlâ’ya Allahü Zülcelâl nezdinde nereye kadar çıkıyorsa hem orada hem de ayni anda kabriyle irtibatlı olmakta ve inkitaya (kesinti) uğramamaktadır. Esâsen ruh elastiktir ve her an kabrinde de mevcuddur. Ruhumuzun vatanı Arşdır. Oraya kadar çıkar. Arş’a çıktığında mutlaka secde hakkı vardır ve orada secde eder. Onun için abdestli yatınız diye tavsiye etmiştir Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem). Bakınız insan hayattayken dahi yatıp uyuduğunda demek ki ruhu Arş’a kadar gidiyor ve abdestli yattı ise Arş’ta secde yapabiliyor. Ama, vücudundan çıkıp ayrılmış ve âlâkasını kesmemiştir. Ruh, vücudundan çıktığı anda vücud ölüme mahkum olur ve hayatiyeti kalmaz. Ruh, vücuddan Arş’a kadar güneş ışığı gibi süyer. Onun içinde hayattayken vücüdu ile irtibatını hiç kesmez. Arş’a kadar gidebilir ve o kadar da elastikiyeti vardır. Vefât eden kimsenin ruhu da kabrinden irtibatını kesmez. Gelen gideni tanır ve söylediklerine cevab verir. Bir harikalıktır. Allahü Zülcelâl böyle yaratmıştır ve bir lütfûdur.
İşte hadisin bildirdiğince kabrini ziyârete varana şefaatı vardır ve haktır. Allaha şükürler olsun. Vehhabilerin ki gibi tiksindirici bir halde haşa yoktur.
Bu mübarek zat teferruatı ile birlikte 10 sahife de anlatmıştır. Allahın kendisine verdiği kabiliyet ve istidadı kullanıp hem ziyâret edenin ziyâretini ve karşılık olarak ta Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) fedakârlığı, merhamet ve şefkatinin bir ana babadan çok daha fazla olduğunu ne güzel anlatmıştır. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem): “Allah en şefûk olan anadan 70 kat daha şefüktur” buyuruyor. Allahü Zülcelâl kullarına böylesine atûf, şefûk ve merhametlidir. Elbette Habibi de (Sallallahu Aleyhi Vesellem) öyledir ümmetine karşı. O sebeble ziyâretine geleni mükafatlandırıyor ve şefatını va’dediyor. Rabbımıza şükürler olsun.
Hadis-i Şerif:
قال رسول الله صلىالله تعالى عليه وسلم: من زارقبرى حلت له شفاعتى
Hadis meâli: Bu hadisinde mesnedi 2 sahife devam etmiştir. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki: “Ümmetimden kabrimi ziyâret eden kimseye şefaatim helâl oldu. Artık ona mutlaka mürtehak oldu.” Hak tanımıştır. Ne mutlu bize. Rabbımıza şükürler Habibine teşekkürler ederiz. Gerçi biz ziyaretini lâyık olduğu minvâl üzere haklayamıyoruz ve gereken saygıyı göstermeyi de bilmiyoruz esâsen. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ise ne kadar şefuktur gerçekten.
O’nun için Allahü Zülcelâl:
بِالْمُؤْمِنِينَ رَءُوفٌ رَحِيمٌ
(Tevbe / 128)
“Mü’minlere rauf ve rahimdir” buyuruyor. Hakikatende öyledir Aleyhisselâtü ve’s selâm.
Hadis-i Şerif:
قال رسول الله صلىالله تعالى عليه وسلم: من جائنى زائرا لايعمله حاجة الازيارتى كان حقا على ان اكون له شفيعا يوم القيامة
Hadis meâli: Bu hadisde de mesned zinciri 3,5 sahife devam etmektedir. Ravileri; Tabârani Mu’cemi’l Kabir’de, Dara Kutnî ve diğer zatlar. Aleyhisselâtü ve’s selâm buyuruyor ki: “Kim ki hiç bir katkısı olmadan sadece ve sadece benim ziyâretime gelirse benim üzerime o kimsenin hakkı olur ki mutlaka ve mutlaka kıyamet günü ben kendisine şefaatçi olacağım. Üzerime hak olmuştur” buyuruyor. Şefaatini va’dediyor şükürler olsun.
Hadis-i Şerif:
من حج فزار قبرى بعد وفاتى فكأنمازارنى فى حياتى
Hadis meâli: Aleyhisselâtü ve’s selâm buyuruyor ki: “Hac devresinde gelen bir kimse beni de ziyaret edecek olursa bilsin ki, ben hayatta iken ne kadar faydalı ve yararlı olacaksa, benim vefatımdan sonra da kabrime ziyaretime geleni de kabullenir, aynen hayattaymış gibi kabüllenirim” buyuruyor. Allaha şükürler olsun, Ravisi Dara Kutnî Süneninde rivâyet etti. Bu hadisde 5 sahife sürmektedir. Takiyuddin Subkî Hazretleri, Şeyhü’l İslam diye ta’bir ederler ki, ülemâ nezdinde müstesnâ bir değeri ve önemi olup, fıkıh ve üsûl yönünden de fevkâlededir.
Hadis-i Şerif:
من كذب على متعمدا فليتبوأ مقعده من نار
Hadis meâli: Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki: “Bilerek benim üzerime bir yalan söz uyduranlar cehennemde yerlerini hazırlamış olurlar.” Bu zâtlar bunu bilmeyen şahsiyetlerde değillerdir. Onun için her hadisin üstüne böylece düşmektedir. Sıhhatli ve sağlıklı olan hadisi almaktadır.
Hadis-i Şerif:
من حج البيت ولم يزرنى فقد جفانى
Hadis meâli: Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki: “Kim ki, Beytullahu’l Haram’a hac için gelirde beni de ziyâret etmezse bana cefâ etmiş olur” Yâni, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ümmetinin gelmesini ve onları görmeyi arzuluyor ve istiyor. Bakınız “Cefâni” Bana cefa etmiştir buyuruyor. Onun için, ziyâretine gidilmeyecek bir şahsiyet değildir haşa.
Eğer akli dengesi yerinde ise, Vallahi’l azim Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ziyâretini Allah biliyor ki, herşeyden üstün olarak tanırım ben. Çünkü, inancım budur. Bir Mü’minin hürmeti kâbeden 4 kat daha üstün olursa Cenabı Rasulullahı (Sallallahu Aleyhi Vesellem) siz düşünün.
İmam-ı Malik diyor ki; “Cenabı Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) medfun olduğu yerde O’nun vücuduna değen toprak Allah indinde Arş’dan daha üstündür.” Nasıl olurda oralara gider de ziyâret etmez Rasulullahı (Sallallahu Aleyhi Vesellem) insan. Onun içinde “bana cefâ etmiş olur” buyuruyor.
Hadis-i Şerif:
من زار قبري اوزار نى كنت شفيعا اوشهيدا
Hadis meâli: Aleyhisselâtü ve’s selâm buyuruyor ki: “Kim ki benim hayatım müddetince veya vefâtımdan sonra kabrime gelip beni ziyâret ederse ben onun için hem şefaat ederim hem de şahidlik veririm” ister hayatında ister kabrinde. Bizi kurtarmış oluyor Aleyhisselâtü ve’s selâm. Ravisi Ebu Davud Taylisî, Mesnedinde.
Hadis-i Şerif:
قال رسول الله عليه السلام : من زارنى متعمداً كان فى جوارىيوم القيا مة
Hadis meâli: Aleyhisselâtü ve’s selâm buyuruyor ki: “Amden olarak rastgele değilde makamından kalkıp ziyaretime kasdederek gelen kimse kıyamet günü benim komşularımdan olacaktır” Nasıl teşekkür edelim bilemiyorum. Ravisi, Ebu Caferu’l Ukaylî ve başkaları.
Hadis-i Şerif:
قال رسول الله عليه السلام : من زارنى بعد موتى فكأنما زارنى فى حياتى
Hadis meâli: “Kim ki beni ziyâret ederse ben dünyadan göçtükten sonra” Çünkü hayatta iken ancak ashabı kiram müşerref olmuşlardır. Ondan sonra hepimiz aynı seviyedeyiz. Ziyâretimiz ancak kabri şerifindedir. “Benim vefatımdan sonra beni ziyâret edecek olursa keennehu (sanki) hayatımdaki gibi kabul ederim” buyuruyor Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem).
Hadis-i Şerif:
من حج حجة الاسلام وزار قبرى وغزى عزوتا وصلىعلىفىبيت المقدس لم يسئله الله عزوجل فيما افترض عليه
Hadis meâli: Aleyhisselâtü ve’s selâm buyuruyor ki: “Kim ki islam hüccetini farizâ olan haccı yapar da kabrimi de ziyâret ederse, cihadda yapmış, gazvede yapmış aynı zamanda Beytü’l Makdis’e vardığında benim üzerime salavat getirmiştir. Karşılığında ise, farizasında noksanlıklar var ise dahi Allah onları bağışlamıştır” buyuruyor. Ravisi, Hafız Ebu’l Fethel Ezdî.
Hadis-i Şerif:
قال رسول الله عليه السلام: من زرانى بعد موتى فكانما زارنى واناحى
Hadis meâli: Aleyhisselâtü ve’s selâm buyuruyor ki; “Kim ki beni vefatımdan sonra kabrime gelip de ziyâret ederse, sanki hayatta iken ziyâretime gelmiş gibi âdeta bu şekilde ziyaretini hayy olarak (diri) kabul ederim” Başkalarının söylediği gibi ölmüş gitmiş de değil. Böyle bilmemiz lâzım. Ayeti celilede şehid için: “Siz bunları ölmüş sanmayınız Allah nezdinde yerler içerler ve hayattırlar” buyurulunca âleme rahmet olarak gönderilen Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buna sahib olmasın mı? Haşa. Hele bilhassa nebilerin vücûdları asla çürümez. Nitekim mi’raca teşrifinde de Musayı (as) kabrinde namaz kılar görmüş ve yine 6. ncı katta Musayı (as) bulmuştur.
Hadis-i Şerif:
من زارنى باالمدينة محتسبا كنت له شفيعا وشهيدا )وفى رواية: من زارنى محتسبا الى المدينة كان فى جوارى يوم القيامة
Hadis meâli: Aleyhisselâtü ve’s selâm; “Doğrudan doğruya Medine’ye teşrif etmiş ve gayesi de beni ziyâret etmek kasdı ile gelene mutlaka hem şefaat ederim hemde şahidlik veririm. Allah için kasdı, bilerek Rasululahı (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ziyâret olan Medineye geliş gayesi beni ziyaret olan kıyamet günü benim komşum olacaktır” buyuruyor. Rabbım bizleri de onlardan eylesin. Âmin.
Böyle bir önderimiz olduğuna vallahi gece gündüz teşekkür etsek ve salavat getirsek hakkını ödeyemeyiz. Bu lütûf Allahü Zülcelâlindir. Bizim gibi derbederleri Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ümmet kılmıştır. Şükrümüz önce Alahü Zülcelâle sonra Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) dır. Bu ni’metin karşılığı bu dünyada olamaz bir kerre.
Hadis-i Şerif:
قال رسول الله صلىالله تعالى عليه وسلم: مامن احدمن امتى له سعة ثم لم يزرنى فليس له عذر
Hadis meâli: Aleyhisselâtü ve’s selâm buyuruyor ki; “Kimin ki vüs’ati, imkanı ve serveti var da ziyâretime heves edipte gelmezse kıyamette herhangi bir özür bulacağını sanmıyorum” Demek ki Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ni’meti azime olduğundan haberi yoktur. Kendine mal etmiyor ve ziyâretine de gitmiyor. Onun için Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) “Hiç bir özür bulacağını sanmıyorum” buyuruyor.
Kardeşlerimiz; bu hadisi çok görmeyiniz. Bu hadis, nankör olanlar içindir. Yoksa, Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) çok merhametlidir. Hatta rahmet kendisidir. İnsan merhametli ise kalbinde şefkat merhamet ve aşk varsa mensubu olduğu Aleyhisselâtü ve’s selâm ki; daima onun hükmü ve minneti altındayız, ne kadar da söylesek onun ni’metinin şükrünü ödeyemeyiz. Bereket versin ki Allahü Zülcelâl: باالمؤمنين رؤف الرحيم “Mü’minlere rauf ve rahimdir” buyruyor. Yoksa halimiz feci’ olurdu. Zirâ, bizler O’na karşı cefakâr durumdayız. Esâsen O’nun hukukunu bilmiyoruz. Zira Allahü Zülcelâl:
لَئِنْ شَكَرْتُمْ لَأَزِيدَنَّكُمْ وَلَئِنْ كَفَرْتُمْ إِنَّ عَذَابِي لَشَدِيدٌ
(İbrahim / 7)
“Şükrederseniz artırırım, nankörlük ederseniz azabım şedid olur. Küfran’ı ni’met eder nankörlük yaparsanız azabım şiddetlidir” buyuruyor. Allahü Zülcelâl bizleri Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) mahbublarından eylesin. Âmin. Zirâ O’nun inâyetiyledir. Buyurduğu gibi:
اناالدليل والهادى الله
“Ben sadece delilim hidâyet Allahü Zülcelâlindir” Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) liderimiz, delilimiz, önderimiz, Habibimiz ve resülümüzdür. Allahü Zülcelâl; zâten, halıkımız ve ilahımızdır. O’nun zaten ölçüsü olmaz haşa ve kellâ. Kâinatın halıkıdır yoktan var edendir. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ise elbette beşerdir. Bundan dolayı muhabbet ölçüsünde ateşi mihenk taşı yapmıştır. Bakalım ateşi tercih edebilirler mi? Şu anda; “Allah (cc) ve Rasulullahı (Sallallahu Aleyhi Vesellem) seviyorsan ateşe gir” deseler vallahi Allah biliyor ki gerçekten ateşe girmeyi tercih ederiz. Elhamdülillahi. Allah ve Rasülünün muhabbetini ateşte yanma bahasına tercih ederiz. Hiç de şek ve şüphemiz yoktur vallahi. Ama, karşı karşıya gelince bilemem. Ama şu anda ateşe girerim de onlara karşı bir nahoşluk edemem haşa ve kellâ.
Rabbımız yoktan var etmiş olan halıkımız. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) hem atûf ve şefûk olarak gelmiş geçmiş ümmetine karşı. Böylesi bir ni’meti azime vermiş Allahü Zülcelâl. Şimdi bizde haşa kalkıp nankörlük mü yapalım? Başka hallere düşüp başka sapık şeyler mi düşünelim. Allah korusun ve bizlere şûûr versin.
Hadis-i Şerif:
قال رسول الله صلىالله تعالى عليه وسلم: من زارنى حتى ينتهى الى قبرى كنت له يوم القيامة شهيدا (وقال اوشفيعا)
Hadis meâli: Aleyhisselâtü ve’s selâm buyuruyor ki: “Bir kimse ziyâretime gelirse ki; Medine’ye gelmek yeterli değil kabrime gelinceye kadar” Kabrine gidilmesini istiyor Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) görmek istiyor. “İşte o zaman ona kıyamet günü hem şefaat hem de şahidlik yaparım” buyuruyor. Ravisi; Hafız Caferü’l Ukaylî.
Hadis-i Şerif:
قال رسول الله صلىالله تعالى عليه وسلم: من لم يزر قبرى فقد جفانى
Hadis meâli: Aleyhisselâtü ve’s selâm buyuruyor ki; Bir kimse Medine’ye gelmesine rağmen kabrimi ziyâret etmez ise bana cefâ etmiş beni üzmüş olur. Bana karşı cefakâr olmuş olur. Bir ana şefkati gibi Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) da ümmetini görmek istiyor. Ama, gelmez ise cefakârdır diyor ve hoş görmüyor.
Allahü Zülcelâl bizlere, Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) hoşnut olduğu şeyleri işlemeyi, hoşnut olmadıklarından da kaçınmayı nasib ve müyesser etsin. O’nun yüzü suyu hürmetine bizleri affetsin ve korusun. Habibine (Sallallahu Aleyhi Vesellem) dayanarak diliyoruz. Âmin. Esasen istiğase:
اللهم انى اسئلك بجاه حبيبك
Rabbimiz Habibinin (Sallallahu Aleyhi Vesellem) câhı hürmeti ile bizleri affeyle.
Hadis-i Şerif:
قال رسول الله صلىالله تعالى عليه وسلم: من اتى المدينة ظاهرا الى وجبت له شفاعتى يوم القيامة ومن مات فى احدى الحرمين بعث آمنا (وقدوردت احاديث اخرى فى ذالك فيها) من لم يمكنه زيارتى فليزر قبر ابراهيم خليل عليه الصلاة والسلام
Hadis meâli: Aleyhisselâtü ve’s selâm buyuruyor ki; Kimki Medineye teşrif edip gelmiş ve bahusus ziyâretime de azmi ve arzusu olmak üzere... Candan gönülden ziyâretimi de istiyor ise bu kimseye kıyamet günü şefaatçı ve şahid olurum. Ayrıca, bir kimse Mekke ve Medine’ye geldiğinde orada eceli gelir de vefât ederse emin durumdadır. Rabbımız “Beldetü’l Harameyn” buyurmuştur. Artık orada şehid ve garib durumunda sayılıyor ve Rabbımız o kimseyi affediyor emin kılıyor esâsen.
Bir başka yönü var ki; “kimin ki benim ziyâretime gelmeye imkanı ve gücü yoksa gelemiyorsa teshilat (kolaylık) olmak üzere Allahın Halili olan İbrahimin kabrini ziyâret etsin.” Demek ki bununla yetinip vekâleten kabul ediyor ve ilân ediyor.
Kardeşlerimiz, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ümmetini çok seviyor ve görmek de istiyor. Ayni zamanda kendisi hayat durumundadır. Kabri şerifinde bizleri apaçık görüyor. İsbatı vardır. Esâsen bu hususda; İmam-ı Nevevî, Kemaleddin İbn-i Hümâm, Hacerü’l Heytemî, Celaleddin Suyutî ve benzeri zatlar uzun uzun anlatmışlardır.
Allahü Zülcelâl bizleri nefsimizle ve şeytanla başbaşa bırakmasın. Üzerimizden inâyetini esirgemesin. Yoksa şaşkınlıkla bir kerre yoldan çıktı mı inad üstüne inad gider.
Onun için Aleyhisselâtü ve’s selâm gelenin selamını da alıyor ve karşılığını da veriyor. Bizleri de görüyor. Öyle olmamış olsa “Hayatımda gelmiş gibi” buyurur mu?
Harameynde vefât eden deyince, mesele Mekke ve Medine meselesi değilde oraların önemidir. Fi’l hakika Medine’de ilk olarak Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) kalkar ki; zâten yeryüzünde yerden ilk kalkacak O’dur. Ve diğerleri Hz. Sıddık (ra), Hz. Ömer (ra) ve İsa (as) kalkarlar. Medine hususunda zaten Hz. Osman (ra) buyurmuştur. Şöyle ki; Hz. Osman (ra) ‘ı ısıtma hastalığı bayağı bir zafiyete düşürmüş. Biraz iyi olup da gelince Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) eline bir yay ve ok vermiş “At bakalım kuvvetini bir dene” buyurmuş. Mescid-i Nebevî’nin olduğu yerden atmış oku ve şimdiki Hz. Osman’ın (ra) kabrinin olduğu yere düşürmüş. O zaman Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem): “Ya Osman senin okuyun düşdüğü yerde senin kabrin olacak” buyurunca Hz. Osman (ra); “Aman ya Rasulallah önceden buyursaydın ben bu kadar da uzağa atmazdım. Ben uzak düşüyorum” deyince “Ya Osman, kabrim ile senin kabrin arasındakiler tamamen magfurdur ve benimle kalkacaklar” buyurdu. Hz. Osman (ra) bu seferde “Ya Rasulullah, önce buyursaydınız biraz daha uzaklara atardım” diyor. Onun için Cennetü’l Baki’de olanlardan azab görecek yoktur. Aleyhisselâtü ve’s selâm harekete geçtiğinde onlarda hep beraber el birliğiyle beraberlerindedirler. Mekke’ye doğru birlikte yürürler. Mekke’ye vardıklarında Mualla’dan da kalkarlar. Esâsen Mekke ve Medine hepsi Cenabı Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) oluşu ile hayrü berakât sahibidirler. Bu iki beldeye Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) yüzü suyu hürmetine Allahü Zülcelâl bağış vermiştir. Hüner yine Rasulullahındır (Sallallahu Aleyhi Vesellem). Bu şeref O’nundur ve O’nun üzerinde döner. O’na saygılı olmamız şarttır. Allahü Zülcelâl verdi ise O’nun hukukuna da riâyet etmek lâzımdır.
اللهم اناسئلك بك ان تصلى على سيدنا ومولانا محمد وعلى سائر الانبياءوالمرسلين وعلى آلهم وصحبهم اجمعين وان تغفرلنا مامضى وتحفظنا فيمابقى أمين
اللهم شفعه فينا بجاهه لديك / اللهم شفعه فينا بجاهه لديك / اللهم شفعه فينا بجاهه لديك
آمين يا ارحم الراحمين يا ارحم الراحمين يا ارحم الراحمين ارحمنا يا رب
العفو يا رب عفك يا رب