ALLAHÜ ZÜLCELÂL’İN KULLARINA VE RASULÜNE SALATI

 

Aziz Kardeşlerim,

Salavâtla ilgili 1. ve 2. bölümü bitirdik. Başlangıç bölümünde Hadis erbâbı olsun,   keşif erbâbı olsun, bunların ahvalini beyân ettik. Netice olarak Cenab-ı Rasûlullah’ın salavatlarla ilgili terğib ve teşvik olmak üzere bir çok hadislerini de beyân ettik.

3. bölümde de salavâtın muhteviyâtını, hadis erbâbının tezine göre ve mânevi zevatın Cenâbı Rasûlullahın hakikatını dile getirişlerine göre 40-50 kadar bir salavât câmiası oluşturduk.

Salavatın muhteviyâtı ve manalarını, Rasûlullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) mânevi yönü, kıymet ve değeri, derece ve mertebesini, imkân olduğu nisbette dile getirmeye gayret edeceğiz.

Bu bölüme de teberrûken bir âyet-i celile ile başlayıp ardından da hadisleri serdetmeye çalışacağız...

 

Kardeşlerim...

Salavât-ı Şerife denince, kimisi adedinin çokluğuna ihtimam etmiş, çoğaltmaya çalışmış, kimisi de lâfzan kısa fakat mana bakımından çok derinden bahsetmişlerdir. Cevheri çok, kıymetli ve değerli salâvatlar vardır.

Bazıları salavatın çokluğuna ihtimam ederek 12 bin salavâta kadar toplayabilmişler, bâzıları da bunların seçkinlerini alıp 4 bin'e indirmişler. Bazıları daha da çok seçerek üçyüz küsur salavâtla hülâsa etmişler.

Bazıları da başta okuduğumuz efdalussalavât tâbiriyle büyük zatlar olan her zamanın yiğitlerinden seçme yapmışlardır. Bu zatlar da 60 küsur salavât te'lif etmişlerdir. Biz ise bu kitabımızda 40-50 arası salavat serdettik.

Salavattan gaye dilinize, teleffuzunuza, fehminize uygun olanları hangileri ise onları mümkün olduğunca getirmeye gayret etmektir. Esâsen gâye salavât getirmektir. Şâyet salavatın  bâzı lâfızlarını fehmede-miyorsanız, veyahut da getirmeye gücünüz yoksa, hâfızânıza alamıyorsanız, salavâtı dinlerken gene aynı kulağınız dinlemekte olsun, o sırada dilinizi de salavâtla meşgul ediniz. Bildiğiniz kadar dilinize uygun olanları getirmeye gayret ediniz. Zîrâ, Kur’an okurken okuyana 10 sevab, dinleyene 5 sevab vardır... Fakat salavât öyle değildir. Salavâtı herkes kendisi bizâtihi getirmesi lâzımdır. Dinlemek yeterli değildir.

Dolayısıyla, Allahü Zülcelâl cümlemizin, Rasûlüllah’a (Sallallahu Aleyhi Vesellem) karşı  aşkımızı şevkimizi, muhabbetimizi arttırsın. Allahü Zülcelâl bizleri zikrini çok getiren kullarından eylesin. Âmin...

 

Zîrâ Âyet-i Celîlede:

فَاذْكُرُونِي أَذْكُرْكُمْ

 (Bakara/152)

"Siz beni anın ki ben de sizi anayım." buyuruyor.

Biliyorsunuz ki, Abdullah İbni Abbas'a göre bu âyetin manası şöyledir: Sizin zikriniz Allahü Zülcelâlin zikrine nisbetle bir hiçtir. Allahü Zülcelâlin sizi anması, sizin anmanıza benzemez, Hâşââ...!

وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ

 (Ankebut/45)

Allahın zikri çok daha fazla, çok daha büyüktür. Tahdidi yoktur. Allahü Zülcelâl; bizleri, Rasûlullah’a (Sallallahu Aleyhi Vesellem) çok salavat getiren kullarından eylesin.

Zîrâ, Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) şöyle buyuruyor:

من نسى الصلاة على اخطأطريق الجنة

"Kim ki, benim üzerime salavat'a karşı  ihmalkâr davranır da unutursa, bilsin ki cennete giden yola karşı da ihmalkâr olup unutmuş demektir." Allahü Zülcelâl bizleri, salavâta karşı ihtimam eden kullarından eylesin.

 

Allahü Zülcelâlin Âyet-i Celilesine baş vuruyoruz.

Şöyle buyuruyor:

هُوَ الَّذِي يُصَلِّي عَلَيْكُمْ وَمَلَائِكَتُهُ لِيُخْرِجَكُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ وَكَانَ بِالْمُؤْمِنِينَ رَحِيمًا

 (Ahzab/43)

Âyet-i Celilenin başlangıcında, “Allahü Zülcelâl, (Sübhânehu ve teâlâ) sizin üzerinize salât getirir” buyuruyor.

Allahü Zülcelâlin bizlere sâlât getirmesi ne mâna ifâde eder? Bu soru belki hatıra gelebilir.

Allahü Zülcelâlin bizlere salâtının gayesi şudur:

Bizimle inâyeti, tevfikâtı, tezkiyesi, rahmeti, bizim yararımız için ne varsa, işte Allahü Telala’nın bize salatı bunlardır. Allahü Zülcelâlin bize karşı lütufta bulunmasıdır... Yâni Allahü Zülcelâlin salâtı, kulların derecelerine, mertebelerine, hallerine göredir, o yönü kullanır. Kimisine derece, kimisine âf, kimisine te'hir, bu şekilde derecesine göre, bir muâmelâtı vardır. Allahü Zülcelâl kullarının hâlini iyi biliyor.

İmam-ı Suddî’den şöyle bir rivâyet vardır. Beni İsrâil, Musa’ya (a.s) sormuşlar. Rabbimiz  namaz kılıyor mu ? diye. Bu kelime Hz. Mûsâ'ya çok ağır gelmiş. Fakat, Allahü Zülcelâl kendisine vahyeder ve der ki :

"Yâ Mûsâ, söyle onlara, Rabbım namaz kılar. Fakat Rabbimin namazı başkalarının kıldığı namaza benzemez." Namazım şöyledir:

رحمتى التى تطفؤ غضبى

"Benim rahmetim o rahmetdir ki, gadabımı söndürür."

Anlattığımız gibi kişinin derecesi yüceliyorsa yüceltir, ve yâhut da bir hata işledi ise bu durumda bunun affına veya bu hatasından dolayı azâba düçar olacaksa, bu azâbını  te'hir eder. İşte Allahü Zülcelâlin salâtı (Namazı) bununla alâkalıdır.

Bir rivâyete göre Cenâbı Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) mîraca teşrif ettiğinde öyle bir makama varıldı ki; Cibril (a.s.) o anda:

قف يامحمد ان ربك يصلى

dedi.

Buna karşılık Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) şöyle cevap verir:

ان ربى لغنى عن ان يصلى فقال الله تعالى اناالغنى ان اصلىلاحد وانمااقول سبحانى سبحانىسبقت رحمتى غضبى اقرأيامحمد هوالذى يصلى عليكم  وملئكته

İşte mîrac âleminde Rasûlullah (Aleyhisselâm) öyle bir makama vardılar ki, o yüce makam, kimseye nâsip olmamıştır. Cibril (a.s.) ile birlikte; ancak, Cibril (a.s.) “Yâ Muhammed burada dur, zîrâ ben bir adım daha atsam yanarım, Rabbim namazda.” dedi...

O anda Cenabı Rasûlullah (a.s); Rabbim namazda olamaz, Hâşaaa, Rabbim bu gibi şeyden münezzehtir, dedi.

Karşılığında Allahü Zülcelâl:

"Yâ Muhammed, senin bildiğin gibi namazım herhangi bir kimseye değildir. Ve kimseye de olamaz, ben  bundan müstağniyim... Ancak, benim namazım şu lafızlarladır:

سبحانى سبحانىسبقت رحمتى غضبى اقرأيامحمد هوالذى يصلى عليكم  وملئكته

Yâ Muhammed oku:

Nihayetine kadar, işte Allahü Zülcelâlin salâtı şu lafızlardır: " Tüm noksan sıfatlardan münezzehim, kemal sıfatıyla mevsûfum. Rahmetim, gadâbıma gâliptir. Rahmetim gadâbımı mağlûp etmiştir." İşte bu büyük bir nimeti azime; bundan anlaşılan şudur ki, Allahü Zülcelâl’in salavâtı herhangi bir ümmete veya herhangi bir kulâ olursa, bu salavâttan gaye onlara yarardan gayri hiçbir şey düşünülemez...

Bu, Allahü Telâlâ’nın onlar için bir inâyetidir, tevfîkâtıdır. Bu bir rahmettir, bir tezkiyesidir, bir emânıdır.

Velhâsıl, derece yücelmek, afvu mağfiretine varmak, mühlet vermek, teshilâtlar vermek, bu hep salavâtından mütevellittir. Yani, bu salavât herhangi bir kula müvâcih olursa, o kul ganimet'i azîmeye uğramış demektir...

 

İşte Allahü Zülcelâl, Habibine (Sallallahu Aleyhi Vesellem) şöyle buyuruyor:

فصلاتى رحمة لك ولأمتك

Bu salâtımı sana ve ümmetine rahmet olarak bil. Rahmet olduğu takdirde de gazabımı söndürmüştür, demektir.

Ulemâya göre bu Âyet-i Celîle, Kâbe kavseyn makamında Cibril (a.s.)'ın vasıtalığı olmadan Rasûlullah’ı şereflendirdiği, ikrâmen ve ihsânen nâil olduğu bir Ayet-i Celîledir. Bilhassâ Rasûlullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem), ümmetine çok düşkün ve merhametli oluşu karşısında, Allahü Zülcelâl de Habibine (Sallallahu Aleyhi Vesellem) şöyle bir müjde vermiştir.

وَكَانَ بِالْمُؤْمِنِينَ رَحِيمًا

 (Ahzab/43)

"Mü'minlere karşı da Rahimdir." Ezelden ebede kadar bu lütuftan, bu ihsandan umulur ve inşallahü teâla hepimiz buna nâil oluruz.

 

ALLAH MÜ’MİNLERE KARŞI RAHİMDİR

Abdullah İbni Abbastan Mücâhid rivâyet etmiştir ki: Allahü Zülcelâl:

ان الله ملئكته يصلون على النبى

Ayet-i Celîlesi nâzil olduğunda Hz. Sıddîk (r.a) Rasûlullah’a (Sallallahu Aleyhi Vesellem) şöyle seslendi:

يا رسول الله : ما انزالله عليك من خير الااشركنافيه فَنَزَلَتْ هوالذى يصلى عليكم ملئكته ليخرجكم من الظلمات الى النور وكان باالمؤمنين رحيماً

Hz. Sıddîk (r.a.) sorar: "Ya Rasûlullah, üzerinize ne gibi bir hayrât ve bereket geldi ise, bize de berâber kıldı Allah, ona bizi de müşterek kıldı ki o anda

هُوَ الَّذِي يُصَلِّي عَلَيْكُمْ وَمَلَائِكَتُهُ

 (Ahzab/43)

Allahü Zülcelâlin melekleriyle beraber, sizin üzerinize salâtı vardır.

لِيُخْرِجَكُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ

 (Ahzab/43)

Bu salât vasıtası ve sebebiyle, meleklerin de hayır duâlarıyla sizi zulümattan aydınlığa, karanlıktan nûra çıkarır, bunun içindir Allahü Telâlâ’nın salâtı. Ve:

وَكَانَ بِالْمُؤْمِنِينَ رَحِيمًا

 (Ahzab/43)

diye ilân ediyor. Şunu bilin ki “Allah mü'minler için rahîmdir”. Hiç şüphe etmeyin, Allâhü Zülcelâlin vaadi haktır. Hülâsa, bu Âyet-i Celîle hem Kâbe Kavseynde görüldü, sebebi nüzülü de bu hadise oldu. Bazı Âyetler böylece nazil olmuştur.

Meselâ; Mîrac âleminde de Âmenerrasülü ve benzeri âyetler böylece olmuştur. Sonunda nüzül halinde, Cibril (a.s) vâsıtasıyla da gelir. Necmeddin-i Kübrevî Hazretlerinin te'vîlatında da, Allahü Zülcelâlin salâtı demek, inâyet-i Rabbânî demektir. Ve kullarını da uyarır... Der ki: "Gururlanmayın, böbürlenmeyin, ibadetlerinizle başbaşa  kalıp da, bir ucb ve gurura kapılmayın. Böyle bir hal doğmasın. Zirâ, benim inâyetim, benim tevkifatım olmamış  olsaydı hizlâna düşerdiniz. Dolayısıyla, yapmış olduğunuz ibâdetleri, zikirleri kendi açınızdan görürdünüz, siz Ademden (yoktan var olmuşsunuz,) sizden de gelen nesne aynı tarzdadır, yâni hudûdu kısırdır.

Fakat, karşısındaki olan, getirdiğiniz zikri anarken ben de anıyorum. Salavât getirdiğinizde ben de karşılığında salavât getiriyorum.

Velhâsıl; Allahü Zülcelâl’den gelen birçok şeyler  kuldan geldiği gibi düşünülemez. Hâşâ. Kulunki Allahü Telâlâ’nınkine nispetle bir hiçtir.

Allâhü Zülcelâl ise kadimdir. Ezelden ebede kadar te'siri ve devâmı vardır. Her şeyi  Allah’tan bilmek zarûridir. Zîrâ, Allahü Zülcelâl sübhânehü ve teâlâ, tüm âdemoğluna aklı vermiştir. Fakat, hidâyeti erişmedikçe o kendi aklıyla yetersiz kalıyor.Ve hizlâna düşüyor. İşte kâfirlerin işi böyledir.

Yâni bu Allahü Zülcelâlin salâtı, rahmeti, inâyeti, tevfîkâti, kâfirlerin, küfür üzere bulunanların üzerine mevcut değildir.Dolayısıyla hizlâna uğrarlar, perişan  duruma düşerler, şeytan ve nefsin oyuncağı olurlar.

Bu sebeble biz, mü'minler olarak, Allâhü Zülcelâlin dâimî her ne yaparsak yapalım, kendi irâde-i cüz-iyyemizle, bu basit irâdemizle hemen hükmetmeyelim. Çünkü Allahü Zülcelâl, Rasûlüllaha öyle buyurmuş:

فَإِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ

 (Âli İmrân/159)

 "Bir şeye  azmedersen, ondan sonra Allaha tevekkül ol.“ Yâni, ufak bir azmimiz vardır. Sonra da ondan gelecek olan ne varsa, Allahü Zülcelâle havâle etmek ve tevekkül etmek lâzım. Dolayısıyla, bu gün sahabe-i kiram bile “Radiyallâhü anhüm” Allah onlardan râzı olmuş, onlar da Allah’tan râzı olmasını bilmişlerdir.

Mü'minlere bile;

يحبهم و يحبونَهُ

Allahü Zülcelâl onları sevmiş, onlar da Allahü Zülcelâli sevmesini bilmişlerdir.

 

Aziz kardeşlerim...

Gâyemiz vâaz etmek değil, zihninizi fazlaca meşgul  etmek ve yormak da değildir. Bunları anlatmamızdan gaye, Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) salavât getirmeyi teşvik etmek ve Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) meziyetlerini ve velînimetimiz olduğunu bilmemiz içindir. Onun üzerimizde hakkı vardır, onu andıkça şeref buluruz, bu sayede Allahü Zülcelâlin salâtına da nâil oluruz. Bu salâtın meziyyeti ve şerefine, ne ile nâil oluruz? Bu hangi sebebe bağlıdır? Tüm ibâdeteleri araştırırsanız, hiçbir ibâdet yapılırken karşısında  Allahü Zülcelâlin salâvat vaadi yoktur. Yani ibâdetlerin karşılığı olarak sevap vardır, vaadler vardır, cennetler vardır. Fakat, ancak ve ancak bu öteden beri anlatılan salâvati celîleyi, Rasûlüllah’a (Sallallahu Aleyhi Vesellem) getirilen salâvatın karşılığında  vaad etmiştir. Bu da çok sıhhatlı ve sağlıklı hadislerle sâbittir. Allahü Zülcelâlin izni ve inâyetiyle bu hadisleri okuyan kardeşlerimize duyurmaya gayret edeceğiz. Birinci Hadis Ebâ Hüreyre’den mervidir:

قال رسول الله صلى الله عليه وسلم:  من صلى على صلاة واحدة صلىالله عليه عشر

(رواه مسلم و ابو داود و النسئى و الترمذى )

İkinci Hadis Tirmîzinin rivâyetine göre, bir fazlalık olarak, aynı lâfzı beyan etmekle berâber:

كتب الله له بِها عشر حسنات

Yani "Benim üzerime bir salavat getirene Allâhü Zülcelâl 10 salavat karşılık vereceğini vaad etmiştir."

Sahih-i Tirmîzîye göre bir fazlalık olarak da 10 hasene yazar.

  

Diğer bir hadisde:

عن انس ابن مالك رضىالله عنه  قال: قال رسول الله صلى عليه وسلم : من ذكرت عنده فااليصلى على ومن صلى على مرة صلىالله عليه عشروحط عنه بِها عشر سيأت ورفعه بِها عشردرجات

(رواه امام احمد والنسئى والحاكم وابن حبان)

Yani Hz. Enes ibni Malik Cenabı Rasûlüllahtan (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki: "Ümetimden her hangi bir kimse nerede olursa olsun, benim ismim anıldığı zaman üzerime bir salavât getirsin. Bu salavâtı bir sefer getirirse, Allâhü Zülcelâl de buna karşılık 10 salavât getirir. Bir de 10 seyyi-êsi silinir. 10 derece de artar."

Bu dört Râvî hadisi yarısına kadar aynen getiriyorlar. Seyyi-eleri ve dereceleri kısmı ise, Hâkim ve İbni Hibbanın rivâyetine göredir...

 

 

Bu hususta bir başka Hadiste şöyle buyuruluyor:

عن رسول الله صلىالله عليه وسلم :قال من صلى على صلاةًواحدةً صلىالله عليه عشر ومن صلى على عشر صلىالله عليه مأة ومن صلى على مأة كتب الله بين عينيه برائة من النفاق وبرائة من النار واسكنه الله يوم القيامة مع الشهداء

Yani "Hâfuzut’taberânî  mu'cibinde şöyle buyuruyor: Cenâbı Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) şöyle buyurur: "Benim üzerime bir salavat getirene Allahü Zülcelâl 10 salavat getirir. 10 salavât getirene de Allahü Zülcelâl 100 salavat getirir. 100 Salavat getirene de Allahü Zülcelâl iki kaş arasında iki berâat verir ve yazar. Bu iki berâattan birisi nifaktan, birisi de cehennemden azad beraatidir. Ayrıca da meskeni, haşri şühedâ zümresiyle beraber olacaktır."

Başka bir hadiste Abdurrahman ibni Avf anlatıyor. Bir gün Rasûlullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) evinden çıktığını gördüm. Tâkip ettim, bir hurmalığa girdi, uzun uzadıya kaldı. Sonra araştırdım, baktım ki secdeye varmış. Secdede fazlaca kaldığından dolayı, acaba bir hal mi oldu diye, başladım ağlamaya. Aleyhissalâtü vesselâm mübârek başını kaldırdılar ve sordular: "Ne oluyor sana? Ya Rasûlullah Allah biliyor, başka bir şey  oldu sandım diye ağlıyordum. O anda Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) şöyle buyurdular:

ان جبريل عليه السلام قال لى الآيسرك ان الله عزوجل يقول: ما صلى عليك صليت عليه ومن سلم عليك سلمت عليه فسجدت لله شكراً

(رواه امام احمد  والحاكم)

"Abdurrahman ibni Avf anlatıyor; Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) secdeden kalktıktan sonra şöyle buyurdu: Cibril (a.s.) geldi ve gitti, büyük bir müjde getirdi ve bu müjdenin karşısında Yâ Muhammed; buna da ferah sürur duymayacak mısın?  Zirâ Allahü Zülcelâl büyük bir lütûf ve ihsanını da va’ad etti. Ümmetinden, senin üzerine salavât getirene, o da salavâtın karşılığını verecek. Dolayısıyla bu azim taltife karşı, o gördüğün secde de şükran lillah idi.

حديث آخر عن ابن بردة قال: قال رسول الله صلى عليه وسلم : من صلى على من امتى صلاة مخلصاً من قلبه صلى الله عليه بِهَا عشر صلوات ورفعه بِهَاعشردرجات وكتب له بِهَا عشر حسنات و محى عنه عشر سيأت

(رواه النسئى  والطبرانى والبزار)

"Cenâbı Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) şöyle buyuruyor: Ümmetimden herhangi bir kimse, hâlisâne muhlisâne bana karşı aşkla şevkle kalbinden bir salavât getirirse, Allahü Zülcelâl ona, o salavat karşılığında 10 salavât getirir ve 10 derecesini de yüceltir, 10 hasene verir, 10 seyyiesini de siler."

 

Hadisi Şerif:

حديث آخر عن ابى طلحة الانصارى قال اصبح رسول الله صلىالله عليه وسلم: يوماً فى طيب نفسى البشر يرى فى وجهه البشر قالوا يا رسول الله اصبحت اليوم طيب نفسى يرى فى جهك البشر قال اجل اتانى آت من ربى عزوجل فقال من صلى عليك من امتك صلاة كتب الله له عشر حسنات ومحاعنه عشر سيأت ورفع له عشر درجات وردعليه مثلها

(رواه امام احمد والنسئى)

"Ebu Talhat’il Ensâri’den mervîdir. Bir gün sabahleyin Rasûlullah’ı (Sallallahu Aleyhi Vesellem) gördük ki yüzünde bir beşâşet vardı. Gayet sürur içinde idi. Çok mühim bir hal olduğunu fehmettik. Tüm sahâbeler etrâfında hayrete mûcib oldu. Ve sordular ve hem de sevindiler, muhakkak bir şey vardır diyerekten: "Yâ Rasûlullah bu gün halinizi çok güzel görüyoruz, sevinçli bir haliniz var. Neden böyle  görüyoruz?

-Evet... Evet, bu anda bir melek geldi (Cibril a.s.) ve şöyle bir müjde verdi: (Yâ Muhammed; bil ki, Allahü Zülcelâl senin ümmetinden bir kimse senin üzerine salavât getirirse, karşılığında 10 hasene verilir. 10 seyyiêsi silinir. 10 derecesi de ref olunur. Ve aynı salavâtın karşılığını da Allahü Zülcelâl kendisine verir." buyuruyor. (İmam-ı Ahmed ve’ Nesaî)

وفىرواية اخرى: اتانى ملك فقال يا محمد اما يرضيك ان ربك عز و جل يقول انه لايصلى عليك احد من امتك الا صليت عليه عشر ولايسلم عليك احد من امتك الاسلمت عليه عشر قال بلى ياربى  (رواه الطبرانى وابن حبان)

"Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem)'in ümmetine olan fazlaca düşkünlüğü, fazlaca merhameti ve şefkatini bilen Allahü Zülcelâl; Melek göndererek böylece müjdeler vermiştir. Melek der ki... "Yâ Muhammed; daha buna da mı râzı olmayacaksın?” ki; râzı olacağı nedir acaba? Allahü Zülcelâl şöyle bir müjde vermiş:" Mutlaka bil ki Yâ Muhammed; senin ümmetinden herhangi biri, senin üzerine salavât getirirse, ben onun o salavatı karşılığında ona 10 salavât getiririm. Ümmetinden herhangi bir kimse, senin üzerine selâm getirirse karşılığında ona 10 selâm veririm, o zaman buna da daha râzı olmaz mısın? diyen melek karşısında; Rabbime: "Belâ, Râzı oldum, evet Yâ Rabbi, dedim” dediği buyruluyor.

 

Kardeşlerim,

Biliyorsunuz ki bu hadisleri serdetmekteki gâyemiz, Allâhü Zülcelâlin salavâtıdır. Bu salavâtı sağlayabilmemiz için de tek çare, Rasûlullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) üzerine getirilen salavât olduğunu da beyan etmiştik. Bunların delîli demet demet sunduğumuz hadislerdir. Yâni her hâdisi tek tek okumuş olsak 20'lerce 30'larca hadis olur.

Kimisi 5 rivâyet,kimisi 4, kimisi 3, kimisi 2'lidir en azından. Dolayısıyla işte şu son okuduğumuz hadiste bile,bir çok sahâbe Rasûlullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) o Cemâlini görmüş, ferah duymuşlar ve üzerinde bazı hârika haller olduğunu bilmişlerdir. Bundan dolayı mest-ü-hayran olmuşlar da ,bu hadisi demet hâlinde bir çok sahabe rivâyet etmişler. Hatta  muhaddisinden bir çok zevât da bu hadisleri rivâyet etmişlerdir. Fakat, fazla teferruâtına inmedik, dolayısıyla şimdi, başka bir konuya geçeceğiz. Yine aynı Rasûlullah’la (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ilgili,fakat başka müjdelere baş vuracağız. İnşâ Allahü teâlâ..

Bir hadis daha:

عن عبدالله ابن مسعود رضىالله عنه قال: قال رسول الله صلى الله تعالى عليه وسلم: ان اولى الناسى بى يوم القيامة اكثرهم على صلاة  (رواه الترمذى وابن حبان)

"Abdullah ibni Mes'ud’dan (r.a) rivâyet edilmiştir. Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) şöyle buyuruyor: "Kıyâmet gününde ümmetimden en fazla beni tanıyan ve bilen, yakınımda olacak olan bu dünyada benim üzerime en çok salavât getirendir. Bu salavât getiriş nisbetine göre yakınlığı olacaktır."

حديث آخر عن عامر ابن ربيعة عن ابيه قال سمعت رسول الله صلى الله تعالى عليه وسلم يخطب ويقول من صلى على صلاة لم تذ الملائكة تصلى عليه ماصلىعلىفليقل عبداً من ذالك اوليكثر

(رواه امام احمد وابن ماجه)

Cenâbı Rasûlullah hutbesinde ilân ediyor: “Kim ki benim üzerime salavat getirirse, ona göre tahsis edilmiş melek daima karşılığını cevaben verir. Ne kadar salavat getirirse, o nisbette karşılığını verir. İsterse o kimse salavatı azaltsın, isterse çoğaltsın, kendi yarârı ve menfââtınadır." buyuruyor.

Allâhü Zülcelâl cümlemizi çokca salavat getirenlerden eylesin. ÂMİN…